10 Mayıs 2010 Pazartesi


Ne güzel şarkıdır bu yahu. Ama klip korkuç. Oktay Kaynarca o dönem parlak bi delikanlıymış ama bu bile kendisini sevmeme yetmedi. Neyse şarkıya dönelim. Gece gece aklıma geldi. Geçen sene Bordeaux'da bi gece Neslim'le otururken yine aklıma gelmişti de o yukarıdaki bölümünü defterime yazıp ezberlemeye çalışmıştım. Ama az önce fark ettim ki yine unutmuşum. Bazı şeyler kafama girmiyor galiba. Aynı considérer (veya consider) fiilini asla öğrenemeyeceğim gibi.

Neyse canım.

Şu an öyle sinir doluyum ki böyle birilerine "bi çakarım" diyesim var. Muayyen günümde filan da değilim ama hayır olsun diyelim.

Biz Edirne'ye gittik, Kakava Şenlikleri'ne. Garipti baya. Tüm akşam çingene mahallesinde dolaştık. Fransız fotoğrafçıyla karşılaştık ama ondan daha ilginci Nikon batarya veya şarj aleti arayan diğer fotoğrafçıydı. Ne uyuz bi herifti o öyle! Neyse gece Cenk'lerin evinde kaldık. Cenk'in kim olduğunu hala bilmiyorum, Koray Abi'nin bi tanıdığıymış. Hoş Koray Abi'yi de ben pek tanımıyorum ama çok iyi birisi bence. Sonuçta onun sayesinde "Bi götüne karanfil takmadığımız kaldı" lafını öğrenip hemen günlük dilde kullanmaya başladım. Neyse sabah da 4'te kalkıp çingene mahallesine gittik tekrar. Yanımıza bi adam geldi, 30 bira içip "Abi kafam bomboş hala" diyen bi adamdı. O an Hızır ve İlyas peygamberlerden çok yusufyusufyusuf nidalarıyla inliyordu içim. Ama kimseye bi şey belli etmedim. Ne demişler, kol kırılır yen içinde kalır (yen burada elbisenin kol kısmı anlamında, ÖSS'ye hazırlanırken öğrenmiştim). Güneş doğarken Tunca Nehri kıyısındaydık. Çingene kızları gelinlikleri giymiş gelmişlerdi. Yerel halk da öyle film izler gibi mal mal bakıyordu. Ama ben hemen aralarına karıştım. Tam da o sırada bizim okuldaki erasmus öğrencilerinden biriyle karşılaştık. O da baya saçma bi noktaydı. Sonra şehir merkezine gidip kahvaltı yaptık. Belgeselciler az sonra taşla kovalanmak üzere çingene mahallesine geri döndüler, biz de Selimiye'yi gezdik. Cami'nin müezziniyle konuştuk. Adı da Tevrat'tı. Bu da Edirne gezimizin ilginç noktalarından biriydi. Tevrat isimli müezzin kardeş. Sonra belgeselciler de yanımıza geldi ve geri döndük. Ha bu arada ciğer yemeyi unutmadım. Bence güzeldi.

Ay bi de Edirne gezisinden önce Fransa'dan Lille'deki gazetecilik okulundan (bkz. ESJ Lille) öğrenciler geldi. Onlara yardımcı olduk. Çok keyifliydi. Keşke yine gelseler. Ya da biz gitsek, iade-i ziyaret bâbında.

Tüm bu anlattıklarım sırasında 1 kelime bile tez yazmadım. Sıçtı Cafer bez getir. Galiba sinirim bundan ileri geliyor. Off poff.