30 Temmuz 2012 Pazartesi

iki fransız iran'a gider ve bir türk bununla ilgili sorular sorarsa bu yazı çıkar

İstanbul'un bu sıcacık ve nemli hatta plazma şeklindeki havasında, içinizi ısıtacak bilgilerle karşınızdayım.
Mevzu ciddi, baştan uyarıyorum.

Önce kısa bir hatırlatma yapmak isterim. Biraz önce yazacaklarım İran'a giden iki şapşal Fransız'ı sorularımla boğarak edindiğim birkaç bilgiden ibaret. Hatırlatmak istediğim nokta ise bu yazıyı bir arkadaşımın (bkz bi arkadaş) "Bunlar öyle sözle kalmamalı, bi yerlerde yazılı durmalı, yoksa seni çok fena yaparım" minvalinden verdiği ültimatom üzerine yazıyorum. Yoksa hiçbir zaman "Türkiye İran oluyor, olmuş gibi, olacak sanki, ha oldu ha olacak, bence kesin oldu" gibi söylemlere girmedim, bilakis bunları temeli olmayan kahve muhabbetleri olarak gördüm.

Bu kısa girizgahtan sonra olay mahaline dönebilirim. Bir arkadaşımın arkadaşının arkadaşları (bkz. dıdısının dıdısı) olan iki Fransız oğlanı İran'a gitmiş ve burada üç şehir gezmişler. Gittikleri şehirlerden biri Tahran, biri Isfahan, üçüncüyü hatırlamıyorum. Isfahan'da couchsurfing sayesinde buldukları bir ailenin yanında kalmışlar. Ailenin iki çocuğu varmış, baba avukatmış, anne ise çalışmıyormuş. Zaten İran'da kadınların birçoğu çalışmıyormuş. Tahran'da da yine bir ailenin yanında kalmışlar ama onlar kaldığı sırada ebeveynler orada değillermiş. Ailenin 18-20 yaşlarındaki kızı ve iki kuzeni evdeymiş. İşin özü; evde üç İranlı kız ve iki Fransız oğlan varmış. Evinde kaldıkları kız hukuk okuyormuş. "İleride çalışabilecek mi peki" diye sorduğumda "Pek sanmıyorum" cevabını aldım. Kadınlar sokakta peçe takıyormuş ama eve girdiklerinde çıkarıyormuş. Bizim oğlanların evlerinde kaldığı kızlar da peçeyi eve girer girmez çıkarıyormuş, evde yabancı oğlan var diye düşünmüyorlarmış. Ama sokakta takmak zorunlu! Kadınlar sokakta kısa kollu kıyafet de giyemiyormuş, bileklerine kadar olmak zorundaymış. Erkekler üzülmeyin, onlara da şort giymek yasakmış. Ama herkes evin içinde istediği şekilde giyinebiliyor. Bunu da nereden biliyorum, çünkü "E peki şort satılmıyor mu" diye safça bir soru sordum. Onlar da "Satılıyor tabii ama evde giymek için" dediler. Kadınların peçe zorunluluğu bazı yerlerde überalles bir noktaya ulaşıp gözlerini de tülle kapatan (adını hatırlamıyorum, bilen varsa yazsın) peçelere dönüşüyormuş.

Alkol var mı gençler?

Bizim Fransız oğlanlara "İçki içtiniz mi" diye sordum, içmişler. Hem de İran'a vardıklarının ikinci gününde içmişler ama tamamen gizli bir şekilde. Yeraltında, penceresiz bir yerde içmişler. İçkilerin nereden bulunduğu ise muamma. Onu da sordum çünkü. Bizimkiler de "Uyuşturucu satışı gibi düşün, yasak ama el altından bulunabiliyor" dediler. 

"Başınıza garip bir şey geldi mi" diye sordum. Yaşadıkları en ilginç şey, sokakta yürürken bir adamın yanlarına gelip "Kadınların gözlerine bakarsanız sizi mahvederim" demesi olmuş. Adamın kim olduğunu da bilmiyorlar. Üniformalı birisi değilmiş, sivil giyimliymiş. Tek bildikleri, adamın çok düzgün İngilizce konuşuyor olduğu. 

En çok ilgimi çeken nokta (Gazetecilik refleksiyle atılmış ilgi çekici ara başlık)

İran'la ilgili dinlediklerim arasında en ilgimi çeken nokta, Tahran'da üç kızın evinde rahatça kalmış olmaları. Hikayenin bu kısmını da sordum, soruşturdum. "Komşular açısından filan sorun oldu mu eve girip çıkmanız, 'gizli gizli girin, ses çıkarmayın' gibi bir muameleyle karşılaştınız mı" diye sordum, bizim Fransızlardan biri sorunun ehemmiyetini (!) anlamadan safça "Yuoo" minvalinden bir şeyler dedi. Sonra anlattım güzelce, İran İslam hukukuyla yönetilen bir ülke ve birbirini tanımayan kadınla erkeğin aynı evde kalması uygun değil İslami açıdan dedim. Ondan sonra jeton düştü ama benim kadar şaşırmadılar. Yazının başında bahsettiğim ültimatom veren arkadaşla bunun üzerine düşündük biraz ve şu sonuca vardık: Bu kızlar İran'ın "daha kalbur üstü ailelerinin" kızları. Zira bu tür kapalı toplumlarda Avrupalı misafir ağırlamak bi heyecan kasırgası, bi şeyler olarak görülebilir. Ya da İran da bizim bildiğimiz tek bir yapıdan oluşmuyor ve bir sürü farklı farklı insanlar yaşıyor (mesela Türkiye gibi). İran'da her ne kadar İslamiyet Türkiye'deki gibi kültürel bir öğe olarak değil de din olarak yaşanıyor gibi gözükse de öyle olmayan insanlar da var demek ki. Aslında bu iki sonuç da aynı yere varıyor gibi gibi. İşin özü, bu kız sırf mecbur olduğu için sokakta peçesini takıyor ama evine gelince içeride tanımadığı iki erkek olmasına rağmen peçesini çıkarıp bir kenara koyuyor ve sen, ben gibi yaşıyor işte.


Hikayeyi okumak istemeyenler için özet: Şort candır!

3 Haziran 2012 Pazar

oğlum bak git!

Kadıköy'deki eyleme gidememenin verdiği acıyla ben de oturup bunları yazayım dedim.

Şimdi oturup AKP bunları yaptı, şunları etti diye saymaya başlasak yetmez. Ama şu 9,5 yılda ilk defa bir şey bu kadar kanıma kanıma dokunuyor. Sadece benim değil, çevremdekilerin de...


Hemen örneklere geçiyorum. Misal ben, sokakta yürürken sürekli aynı şeyi düşünürken buluyorum kendimi: "Tecavüze uğrarsam ne yaparım?" Bir başka arkadaşım rüyasında tecavüze uğradığını görmüş. Bir diğeri ise yine rüyasında doğum yapmaya çalışıyormuş ama olmuyormuş, doktorlara "Sezaryen yapın" diyormuş ama "Yapamayız, yasak" cevabını alıyormuş.

Tabii bunlar böyle rüyalar bişiler bişiler denebilir ama öyle değil aslında. Bu adamlar öyle insanlar ki korkuyu, böyle ama yusuf yusuf yapan korkuyu insanın taa en derinine kadar işletiyor. Adamlar tecavüzü olumladı yahu, daha ne denir ki? Bir de yandan yandan "Tabii canım, tecavüz de kötü bir şey, engellenmesi gerekir" demiyorlar mı? Sabo terlikle saldırasım geliyor. Şöyle ağzına ağzına...

Bence bunların hiçbiri annelerinden dayak yememiş. Böyle salak salak konuştuğunda annesinin bi ağzına çarpıp "Birini görünce kendini bi şey sanıyorsun" demesi gerekiyordu. Olmamış. 


Fotoğraf için 140juornos'a teşekkürler

22 Nisan 2012 Pazar

Şampiyon sahalara geri döndü

Uzun zaman olmuş bu taraflara uğramayalı. Ben arada girip bakıyordum ama gizli gizli, kimseye çaktırmadan hırsız gibi gelip gidiyordum. Geçenlerde baktım ahali yeniden blog olaylarına geri dönmüş, dedim Zekiye senin neyin eksik? Sen bunlardan geri kalır mısın? Kıskançlık ruhumda var herhalde. Belki kıskançlık değil de çocukça bir maymun iştahlılık diyelim. Kendime de kıyak geçiyorum böylelikle.

Neyse gençler, ben aslında başka bir şey anlatmak için geldim. Mevzu Yunanistan ve ekonomik kriz. Durun öyle hallenmeyin hemen, emtia fonlarının durumundan veya devlet iç borçlanma senetlerinin (bunun kısaltması DİBS, her okuduğumda gülümsüyorum) günlük değerinden bahsetmiyorum. 

Yunanistan, ekonomik kriz ve seks

Geçenlerde pek sevgili bir Yunan dostumla konuşuyordum. Meraklı komşu gibi sevgilisi olup olmadığını sordum, konuşmayı çok seven arkadaşım da başladı anlatmaya.

Ülkedeki kriz yüzünden herkes beş parasız. Erkekler ceplerindeki üç kuruş parayı kızlarla dışarı çıkıp harcamak istemiyormuş hatta büyük bir çoğunluğun cebinde parası olmadığı için hatun kişi masrafı ödemek istese bile erkekler bundan da pek hoşlanmıyorlarmış. Biriyle dışarı çıksan bile ilk yarım saatten sonra herkes krizden, parasızlıktan konuşmaya başlıyormuş. Krizin insanlar üzerinde yarattığı güvensizlik hissi yüzünden kimse bir başkasıyla gelecek planları yapamaz hale gelmiş. İnsanlar umutsuz, güvensiz ve asık suratlıymış.

Ne kötü değil mi? Savaş gibi sanki... Hani savaşın olduğu ülkelerde insanların bakışları bile bir garipleşir herkes bir tedirgin, korkak ve acı içinde bakar; bu da o misal. 

Şu fotoğraflara baksanıza, adam zaten canından bezmiş, bir de polisten dayak yiyor. Nasıl mutlu olması beklenir ki?