30 Ocak 2011 Pazar

Ben bir zamanlar Yasemin iken

Çok uzun zaman oldu yazmayalı ama bu geyiklere hiç girmek istemiyorum. Evet, yazmadım; yazacak şeyler vardı ama olmadı. Kısmet diyelim en anane ses tonuyla.

Her şey 20 yaşlarındaki ama aslında ufak çocuğun adımı hatırlamayıp bana "Yasemin" demesiyle başladı. Yer Montpellier, iç/gece. Kendisiyle yaklaşık 4 ay önce kantinin bahçesinde karşılaşmıştık. Aslında tam bi karşılaşma da denemez, Türkçe konuştuğumuzu duyup yanımıza geldi ve "Pardon Türk müsünüz?" dedi. O an aklımızdan Türkçe "Hayır" demek geçtiyse de muzipliğe mahal vermedik. Kendisi pek bi şaşkındı, hatta kendi ifadeleriyle "Betim benzim attı" dedi. Yazık yavrum. Günler aylar geçti, birkaç kez daha karşılaştık. İşte o en son karşılaşmada (mekan: yemekhane) adımı hatırlamadı ve "Yasemin" buyurdu. Ay ben bi sevin, bi şaşır, olsa o kadar yani...

İşte ben o günden beri boş bulduğum her vakitte überpastel tonlarındaki odamın tavanına bakarak kendimi Yasemin olarak hayal ediyorum. Ciddiyim. "Adım Yasemin olsa nasıl olurdum?" sorusuna verdiğim yantlar ise şöyle:

1. Biraz daha zayıf olurdum. Daha minyon diyelim.
2. Saçlarım kıvırcık değil hafif dalgalı olurdu
3. Ten rengim aynı kalırdı
4. Kesinlikle (definitely) Fransa'da tanışma merasimleri sırasında daha az zorluk yaşardım (bkz. Jasmin, Yasmin, etc.)
5. Gazetecilik yerine daha usturuplu bi meslek seçerdim
6. Daha sakin bi insan olurdum
7. Seksi ve masum doğrusu üzerinde "Lolita" noktasını referans alırsak eğer "Masum" yönüne daha yakın dururdum
.
.
.

Bir de kendime soyadı seçtim; Yasemin Başer. Bence çok uygun.

Neyse, biz (ben ve Arıza Hanım) birazdan Yunan dostumuz Stefania'ya kahve içmeye gideceğiz. KIsa ama öz olan bu yazıyı burada tamamlıyorum. Ha bu arada, yazmadığım sırada nerelerdeydim, neler yaptım diye merak edenler Arıza Hanım'ın bloguna bakabilir. Zira kendisiyle popoları yapıştırıp uyumak da dahil birçok aktiviteyi birlikte yapıyoruz. Karaktersiz miyim? Yo yo hayır, bilakis arkadaş canlısıyım ve tembelim.

Öperler