27 Ağustos 2010 Cuma

Uyku tutmadı ben de kalktım yataktan. Önce ocağın üstündeki makarnayı tırtıkladım. Sonra da bi sigara yaktım. Baktım olacak gibi değil, bi salkım üzümle birlikte bilgisayarı açtım. Ay sonra aklıma geldi, benim bi blogum vardı diye. E o zaman Zekiye, gün bugündür dedim.

Neyse cancağızlarım. Ben yine gidişlerdeyim (ne çirkin bi laf oldu o öyle, olsun ama silmek istemiyorum şu an). Yarın sabah vize randevumuz var. Arıza Hanım'la birlikte gidiyoruz. Hadi bakalım hayırlısı. Karnıma ağrılar girmeye başladı. Yolculuk 6 Eylül'de ama hala kalacak yerimiz yok. Crous bize nanik yaptı resmen. Bugün başka ihtimalleri gözden geçirdik, Arıza Hanım son olarak "hoşt" bile dedi. Olsa o kadar yani!

O değil de bence Eylül'ün sonuna doğru bize yurt çıkacak. Çünkü hayattaki tüm işleri önce ters gidip son anda köşeden dönen biri için en münasip olanı böylesi. Bi yandan da kendime dikkat etmeye çalışıyorum, son 1 haftaya giriyoruz ve benim hiçbir uzvumu sakatlamamam gerekiyor.

Peki ya orada kimse beni sevmezse ve hiç arkadaşım olmazsa? İşte bundan çok korkuyorum. Yazık lan bana.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Rûyalar gerçek olsa seni her gün görürdüm

İki gece önce rüyamda Aşk-ı Memnu setindeydim. Evet, dizi bitmemişti ve çekimler devam ediyordu. Ha bu arada rüyamda Ziyagil köşkü öyle Boğaz'da filan değildi; İstinye'nin üst taraflarında bi yerdeydi. İstinye Park'a gelmeden, Carrefour'u hemen geçince. Bu arada evin içinde havuz vardı.

Neyse, ben dizinin setine bi iş için uğramışım. Bir şey verip çıkıcam. Ben işimi halletmeye çalışırken Behlül'ü görüyorum. Meğer Behlül bana asılıyormuş. Ama ben pek yüz vermiyorum -ki normalde hiç yapmam. Hatta durumu garipsiyorum. Bunlar olurken ben işimi hallediyorum ve evden çıkıyorum. Acilen başka bir yere daha gitmem gerekiyormuş. Hemen yoldan taksi çeviriyorum. Ama Bihter benden biraz daha geride taksi beklediği için araba onun önünde duruyor. Bihter biniyor, ben kalıyorum. Sonra taksi benim önümde tekrar duruyor. Bihter camı açıp "sen de gelsene, belli ki işin acele, gel birlikte gidelim" diyor. Ben de biniyorum arabaya. O sırada Behlül arabanın arkasından koşmaya başlıyor ve arabayı durduruyor. Hemen ön koltuğa geçiyor o da. Bana asıldığı için ona haber vermeden gitmeme bozulmuş. Arkaya dönüp "neden gitmeden bana haber vermedin" diyor. Ben hala şaşkınım.

İşte o şaşkınlıkla uyandım. Zaten uyandığımda ağzım açıktı. Burası çok sıcak, sanırım bu nedenle uyurken üstüm açık kalmıştır. Ama bu yine de Behlül'ün bana asılabileceği ihtimalini ortadan kaldırmaz.

Neyse bu arada biz burs aldık. Arıza Hanım'la birlikte Fransa'ya gidiyoruz. Çok heyecanlı :)