19 Eylül 2010 Pazar

Françeska Montpellier'de

Yine yeniden Fransız topraklarındayım sevgili aşkiler. Makus talih mi desek, kaderin cilvesi mi desek bilemedim. Sİz düşünün artık, bulunca bana da söyleyin.

5 bin kiloluk valizlerimiz eşliğinde, tam 13 gün önce Montpellier'ye ulaştık. Sağolsun bizi sokakta komayan Les Ecureilles sakinleri sıcak yuvalarını bize açtılar. İlk haftamızda hızlıca işlerimizi hallettik. Öyle ki günde 4 saat ve haftada sadece 3 gün çalışan bazı kamu kurum ve kuruluşları için beklenmedik bir performanstı bu. Yalnız ve lakin iş okula kayıt kısmına gelince "ha orda bi durun bakalım" dediler bize. Hala kayıt olamadık. Ama inşallah o da olacak.

Montpellier'ye varışımızın 4. gününde yurda geçtik. Odalarımız çok iç açıcı değil. Bok yeşili ve yaşlı kahverengisinin eşsiz uyumuyla adeta bir bilek kesme makinesi gibi. Yani insanda bilek kesme hissi uyandırıyor. Ama olsun, az para veriyoruz.

Montpellier'ye geldiğimiz ilk gün sokağa çıkamadık. Ertesi gün ise çıktığımızda ilk yaptığım şey kendime babet almak oldu. Ama çok ucuzdu, güzeldi de. Dedim kız Zekiye, kendine bi ödül versen ölür müsün? Vee asıl bomba Brioche Dorée'yle buluştuğum anda gerçekleşti. Bir seferde 2 tane tartelette aldım ve hızlıca mideye indiriverdim. Ahanda fotoğrafı
Sonraki günlerde düzenli olarak Brioche Dorée ziyaretlerimiz devam etti. Ama artık daha insancıl davranıyorum, her seferinde bir tane yiyorum.

Geçtiğimiz pazar günü de bit pazarına gittik ve bisiklet aldık. Benimkinin adı Gelin Kız. çok güzel bişi. Atlıyorum bisiklete, ooh.

Şimdilik bu kadar. Burada vatan hasreti çekmiyor değiliz. En çok özlediğim şey ise ayran ve yoğurt. Diğer sevdiklerime de selam ederim. Zamanla sizleri de özleyeceğimdir inşallah.

5 Eylül 2010 Pazar

Giderken

2 saat sonra evden çıkıyorum. Taksiciyle öyle konuşuldu. Uçağımız da 4.30'da. Bir arıza ve bir zekiyenin başına neler gelebilirse bize de onlar olacak herhalde. Ama ben bi garip oldum. Midem bulanıyo, ağrıyo, bunalıyo. Bilmiyorum işte değişik bi şeyler oluyor içimde. Off