13 Şubat 2009 Cuma

Bordeaux'da günler böyle geçerken

Bu aralar Allah beni çok seviyor, benden söylemesi. Hemen bir örnekle bunu açıklayabilirim. Geçen gün bizim arka taraftaki Saige denilen mahalledeki Leader Price isimli markete gittik. Buraların en ucuz marketi o. Doldurdum şarapları, şangır şungur yurda ulaşmaya çalışıyorum. Ama ellerim mahvoldu, çok ağırdı. Yanımdaki arkadaşa dedim ki "yaa keşke bi alışveriş arabası alsaydık" İşte ben bunu söyledikten beş saniye sonra önünden geçtiğmiz apartmanın girişinden bi alışveriş arabası salına salına yanımıza kadar geldi ve tam da önümüzde durdu. İşte ben böyle sevinçlerle oyalanıyoum bu aralar.

Burada damacana filan yok. Her allahın günü 1,5 litrelik sulardan almak için markete gidiyorum ve bundan çok sıkıldım. Artık canıma tak demişti ve ben de dün gidip bir koli su aldım. Şu an odamda on sekiz litre filan suyumla cangul cungul yaşıyorum. Yüzümdeki o hamarat ev hanımlarına ait memnuniyet ifadesini sezebilmişsinizdir umarım. Dönerken suları alışveriş arabasına koydum, biri eteğimde 4,5 yaşındaki kızım Merve, diğeri de 7 aylık hamile olduğm karnımdaki bebeyle tam bir Gülten'dim o an. Benimki de fritolay'in bayiliğini aldı. Allah'a çok şükür geçinip gidiyoruz işte. Fritolay şey bee, hani şu bizim çocukların yediği cipsler var ya, onlar işte. Aslında işe girerken biraz para koymak gerekiyordu ama annemgil sağolsun, onlar verdi. Ayy benimki bu işe başladığında kaynımın yüzünü bi göreydiniz.

Tamam tamam sustum.

Kıskanmak ne kötü bi histir ya. Böyle bi şeyi -o şey insan olur bu durumda- kendinin yapmak, ona sahip olmak, sonra da kıskanmak. Nefret ediyorum bundan. İçimdeki kötülük gibi resmen. Böyle söküp atasım var. Mülkiyet olduğu sürece kıskanmak ve çalmak gibi kavramlar da olacak sanırım. Lanet senin üstüne kıskançlık!

Dün kendime brokoli salatası yaptım. Tüm sarımsak sevmeyenlerden hıncımı alırcasına bastım sarımsağı. Beş diş filan sarımsak koymuş olabilirim. Bi insan evladı sarımsağı nasıl sevmez ya, nasıl?

Geçen gün buradaki bir arkadaşıma Ortaköy'deki bi yeri tarif ediyordum. "Hani Ortaköy ışıklar var ya, Garanti, Finansbank filan var. Hıh işte o ışıklardan karşıya geçiyorsun, Yapı Kredi'nin yanından giriyorsun, sonra ileride yol üçe ayrılıyor; en sağdaki Taş Basamak Sokak, Ortada Çevirmeci Sokak, solda da Palanga Caddesi." Oooy oy

3 Şubat 2009 Salı

Sayıklama

  • Adına benzer bir şehirmiş burası. Kırmızıdan koyu. biraz feri kaçmış ama kırmızıya nispeten daha vakur duruşlu. Ama ışığı az. Güneşi görmeyi, güneşli sabahlara uyanmayı, İstanbul'daki sondan bir önceki pazartesimin güneşini özledim.

  • Bir nevi perhizdeyim sanki ama aklıma hep çikolatalar, burger king menüler geliyor. Ya rabbim koru beni. Nefsimi deniyorum.

  • Şarap içip sarhoş olmamak dünyanın en sinir şeyi. Sarhoş olmayacaksam kahve, çay filan içerim. Ne anladım ben bu işten!

  • Hunharca ağlamak istiyorum. Ama ağlamak için sebep bulamıyorum. Biraz araştırma yapmak lazım sanırım.

  • Bugün tramvayda kontrolörlerle karşılaştım. Biletim de yoktu. Nasıl sıvıştığımı bilemedim. Çok korkunç bi andı. Tansiyonum 85'le 33 arasında gidip geldi. Korkudan ölmek üzereydim. Neyse ki yakalanmadım.

  • Erasmus partilerini ve erasmus gençliğini sevmedim pek. Zaten yaşları çok küçük. Antalya, Kemer gibi yazlık yerlerdeki diskolardaki (!) eğlencelere benziyordu. Ürktüm ve hemen ortamı terkettim.