En sonunda Saatleri Ayarlama Enstitüsü bitti. Biliyorum eşeklik ettim ama, her bir satırını keşke hiç bitmesin diye okudum.
Ve en sonunda Sezen'in albümü de çıktı. Yaklaşık 3,5 yıl aradan sonra Sezen bizlere yeni bir albüm sundu, ismi "Deniz Yıldızı". Bir arkadaşım albümü "Işık Doğudan Yükselir'imsi bi Bahane" olarak nitelendirdi. Ben albüme henüz bir tanımlama yapabilmiş değilim, fakat oldukça güzel bir albüm olmuş. Eğer yanlış hissetmediysem Sezen'in de çok içine sinen, istediğini söylediği bir albüm olmuş.
Albüm, Deniz Yıldızı'yla başlıyor. Şarkının başlangıcı muhteşem. Uzunca süredir beklenen bir albümü açıp dinlemeye başlayan birisi için gerçekten çok etkileyici. Hatta ben şarkının intro kısmından sonra büyük bi fırtına kopacağını, yerin sarsılacağını filan düşünmüştüm ama olmadı. Yok ziyanı. Sezen şarkıyı Lauren Iseley isimli yazarın bir yazısından esinlenerek yazmış. Yazıdaki alt metin çok kuvvetli ve çok içten, insanca bir şey olmasına rağmen, söz konusu hikayenin Sezen'in kaleminde iki cümleyle aktarılmasını tercih ederdim. Zira belki de çevirinin kuruluğundan olsa gerek, albümde yazan hikayeyi edebi anlamda biraz yavan ve bayağı buldum. Fakat şarkının düzenlemesine ve sözlerine söyleyecek söz bulamıyorum. Şarkıda Sezen doğurduğu ve doğurmadığı çocuklarından bahsederken, yüreğinin genişliğini ve tüm insanlığa dair sevgisini bir çırpıda anlatıvermiş.
Albümün ikinci şarkısı olan Yol Arkadaşım'ın stüdyo kaydı yaklaşık bir sene öncesinde elime geçmişti ve dinlemiştim ve şarkıda geçen "şimdi bir semt adı vefa" sözü sebebiyle ve pek çok sebeple şarkıdan pek hoşlanmamıştım. Fakat Arto Tunçboyacıyan'ın muhteşem düzenlemesiyle şarkı öyle bir hal almış ki, ilk dinlediğimde tüylerim diken diken oldu diyebilirim. Şarkıda ud ve bas gitarın muhteşem buluşması anında göze çarpıyor. Doğu ve Batı'yı böylesine ustaca birleştiren kulaklara ve beyinlere binlerce defa teşekkür etmek istiyorum. Albümü ilk iki günlük (24*2=48 saat) dinlemeden sonra, şimdilik favori şarkılarımdan birinin Yol Arkadaşım olduğunu belirtmek isterim.
Sezen, albümde biriciği Onno'yu yine unutmamış ve Onno Tunç tarafından çalınan kısa bir piyano kaydını Onno Tunç'un kızı Ayda Tunç'un kemanıyla birleştirmiş. Kısa ama özlü bir şeyler çıkmış ortaya.
Hala Haber Bekliyorum Senden, yine girişiyle beni benden alan şarkılardan biri. Alaturkanın en güzel ve naif hali. Kırık Vals ise "mevsim suluboya olsa" dizesiyle inceden dokunur yüreğimize. Bunu takip eden Güvercin, Sezen'in Hrant Dink'e ağıdı, belki de armağanıdır. Sonrasında gelen Roman, Balkan'lardan uçan bi rüzgar gibi esti kulağımda. Ayrıca söz konusu şarkıdaki "aç aç doymuyor insan mayası" sözüyle Sezen yine kendine, insanlığa, insanlığına bir gönderme yapar. Göbeğimizi zıplata zıplata oynarken, bir varoluşsal kırılma geçirtir insana.
Ve ardından İzmir'in Kızları gelir, annesi, kendisi bir de haberi olmadan Onur'un anneannesi nezdinde tüm İzmir kızlarını hatırlatır, içimizi dışımızı paramparça eder. Bu şarkıyı her dinlediğimde gerdan kıra kıra söyleyen bi kadın canlanıyor gözümde. Ve her nedense bu şarkıyı hep bir müzikale yakıştırıyorum. Ve durup durup İzmir kızı olduğumu düşünüp dolmuşta, otobüste bi havaya giriyorum kendimce. Kendimi bi şey sanarak.
Sezen bu sefer Ermeni müzisyenlerle çalışmış. Her birini çok kıskanıyorum ama tebrik de ediyorum. Ermeniler sufi müziklere düşkündür, ben de bu albümün pek çok yerinde o Ermeni ilahilerinden bi şeyler buldum. Albümle ilgili analizlerim devam edeceğe benziyor. Ben bu albümü Adı Bende Saklı albümü gibi algıladım nedense. Hani önce A yüzü sevilen, zamanla demlendikçe B yüzü nispeten tercih edilen albümler gibi. Biraz daha demlenmek gerekiyor belki de.
Sezen'i bir kez daha sevgiyle kucaklamak istiyorum, Müjde'yle bi akşam çaya veya kahveye de bekliyorum. Hem albümü dinler, hem de iki çiğdem çitleriz.
Ve en sonunda Sezen'in albümü de çıktı. Yaklaşık 3,5 yıl aradan sonra Sezen bizlere yeni bir albüm sundu, ismi "Deniz Yıldızı". Bir arkadaşım albümü "Işık Doğudan Yükselir'imsi bi Bahane" olarak nitelendirdi. Ben albüme henüz bir tanımlama yapabilmiş değilim, fakat oldukça güzel bir albüm olmuş. Eğer yanlış hissetmediysem Sezen'in de çok içine sinen, istediğini söylediği bir albüm olmuş.
Albüm, Deniz Yıldızı'yla başlıyor. Şarkının başlangıcı muhteşem. Uzunca süredir beklenen bir albümü açıp dinlemeye başlayan birisi için gerçekten çok etkileyici. Hatta ben şarkının intro kısmından sonra büyük bi fırtına kopacağını, yerin sarsılacağını filan düşünmüştüm ama olmadı. Yok ziyanı. Sezen şarkıyı Lauren Iseley isimli yazarın bir yazısından esinlenerek yazmış. Yazıdaki alt metin çok kuvvetli ve çok içten, insanca bir şey olmasına rağmen, söz konusu hikayenin Sezen'in kaleminde iki cümleyle aktarılmasını tercih ederdim. Zira belki de çevirinin kuruluğundan olsa gerek, albümde yazan hikayeyi edebi anlamda biraz yavan ve bayağı buldum. Fakat şarkının düzenlemesine ve sözlerine söyleyecek söz bulamıyorum. Şarkıda Sezen doğurduğu ve doğurmadığı çocuklarından bahsederken, yüreğinin genişliğini ve tüm insanlığa dair sevgisini bir çırpıda anlatıvermiş.
Albümün ikinci şarkısı olan Yol Arkadaşım'ın stüdyo kaydı yaklaşık bir sene öncesinde elime geçmişti ve dinlemiştim ve şarkıda geçen "şimdi bir semt adı vefa" sözü sebebiyle ve pek çok sebeple şarkıdan pek hoşlanmamıştım. Fakat Arto Tunçboyacıyan'ın muhteşem düzenlemesiyle şarkı öyle bir hal almış ki, ilk dinlediğimde tüylerim diken diken oldu diyebilirim. Şarkıda ud ve bas gitarın muhteşem buluşması anında göze çarpıyor. Doğu ve Batı'yı böylesine ustaca birleştiren kulaklara ve beyinlere binlerce defa teşekkür etmek istiyorum. Albümü ilk iki günlük (24*2=48 saat) dinlemeden sonra, şimdilik favori şarkılarımdan birinin Yol Arkadaşım olduğunu belirtmek isterim.
Sezen, albümde biriciği Onno'yu yine unutmamış ve Onno Tunç tarafından çalınan kısa bir piyano kaydını Onno Tunç'un kızı Ayda Tunç'un kemanıyla birleştirmiş. Kısa ama özlü bir şeyler çıkmış ortaya.
Hala Haber Bekliyorum Senden, yine girişiyle beni benden alan şarkılardan biri. Alaturkanın en güzel ve naif hali. Kırık Vals ise "mevsim suluboya olsa" dizesiyle inceden dokunur yüreğimize. Bunu takip eden Güvercin, Sezen'in Hrant Dink'e ağıdı, belki de armağanıdır. Sonrasında gelen Roman, Balkan'lardan uçan bi rüzgar gibi esti kulağımda. Ayrıca söz konusu şarkıdaki "aç aç doymuyor insan mayası" sözüyle Sezen yine kendine, insanlığa, insanlığına bir gönderme yapar. Göbeğimizi zıplata zıplata oynarken, bir varoluşsal kırılma geçirtir insana.
Ve ardından İzmir'in Kızları gelir, annesi, kendisi bir de haberi olmadan Onur'un anneannesi nezdinde tüm İzmir kızlarını hatırlatır, içimizi dışımızı paramparça eder. Bu şarkıyı her dinlediğimde gerdan kıra kıra söyleyen bi kadın canlanıyor gözümde. Ve her nedense bu şarkıyı hep bir müzikale yakıştırıyorum. Ve durup durup İzmir kızı olduğumu düşünüp dolmuşta, otobüste bi havaya giriyorum kendimce. Kendimi bi şey sanarak.
Sezen bu sefer Ermeni müzisyenlerle çalışmış. Her birini çok kıskanıyorum ama tebrik de ediyorum. Ermeniler sufi müziklere düşkündür, ben de bu albümün pek çok yerinde o Ermeni ilahilerinden bi şeyler buldum. Albümle ilgili analizlerim devam edeceğe benziyor. Ben bu albümü Adı Bende Saklı albümü gibi algıladım nedense. Hani önce A yüzü sevilen, zamanla demlendikçe B yüzü nispeten tercih edilen albümler gibi. Biraz daha demlenmek gerekiyor belki de.
Sezen'i bir kez daha sevgiyle kucaklamak istiyorum, Müjde'yle bi akşam çaya veya kahveye de bekliyorum. Hem albümü dinler, hem de iki çiğdem çitleriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder