14 Eylül 2008 Pazar

Düşmek

Nerelerden başlayacağımı bilemedim. Fazla düşünmeye ne hacet, "o akar akar..." diyordu bir arkadaş, öyle yapıyorum ben de.

Eylül de bitiyor. Bir yaz daha geçip gitti. Sonbahar geldi. Üç gün sonra İstanbul yolcusuyum. Bavulum filan hazır değil, hatta bavulum kırık. Yeni bir tane almak lazım. Birçokları gitti, kimi Nantes'da, kimi Paris'te; bense hala güzide ülkemin sınırları dahilindeyim.

Ölüdeniz'i gördüm bu yaz. Hatta katıldığım tekne turunda teknenin üst katından denize atladım. Muhteşem bir histi. Ölmek gibiydi. İki veya bilemedin üç saniyenin bu kadar uzun olacağı aklıma gelmezdi hiç. Bu gece o hissi tekrar yaşadım. Meğer kendimden bahsetmek ne zormuş. Yüksekçe bir yerden düştüğümü hissettim. Bu sefer de birkaç saniyelikti, upuzundu yine.

Başka bir yerden bakmak gerekirse eğer, hani Freud sexualité de l'enfant'da çocuğu beş evreye ayırıyordu ve bunların ikincisi le stade anal'di ya, sanırım ben o evrede kaldım. Bir şeyleri saklamak sonra da birden ifşa etmekten aldığım haz bambaşka. 1,5 ile 3 yaş arasındaki o 18 aylık sürece doyamamışım anlaşılan. En basitinden kendi psikanalizimi de yapıverdim ayaküstü.


Sabah oldu İzmir'de. Tüm sokak en güzel uykusunda. Hani Güneş'in doğmadan önceki maviliği var ya, hastane mavisi gibi, işte etraf tam o renk. Sokak lambaları da söndü. Balkona çıkıp birkaç fotoğraf çekmek güzel olur. Sonra da bit pazarına gidiyoruz. Gasp edilmeden dönersem gördüklerimi yazarım.

1 yorum:

KIZÇOCUĞU dedi ki...

neden üzgünsün kuzum, bir hüzün çökmüş sana?

teşekkür ederim bu arada en çok.