Bugün bi film izledik, şirin kızla beraber. Uyku üzerine bi belgeseldi. Filmde dünyanın birçok yerindeki uyku üzerine çalışan klinikler ve bu klinikte tedavi gören hastalar konu ediliyordu. Hastalıklardan bi tanesi korkunçtu. Hastalığın adını şu andan hatırlamamakla birlikte aileden gelen bir nevî uyuyamama hastalığı olduğunu söyleyebilirim.
Hasta adamın yüzü çok kötüydü, zaten belgesel tamamlanmadan ölmüş. Uyuyamamaktan ölmek.
Uykuyla ilgili problemi olan birçok insana ait görüntüler vardı. Belgesele konu olan insanların uyurken çekilmiş görüntüleri de vardı. Açıkçası beni biraz ürküttü o görüntüler. Garip garip şeyler oluyordu. Mesela bi adam her nefes alışında uyanıyordu, ama o uyandığının farkında değildi, yani bilinci açık olmuyordu her uyanışında. Bir tanesinin de uyurken kalbi duruyordu. Ama öyle az buz değil, defalarca.
Ben de hep bi kameram olsun da, düzeneği ayarlayıp uyurken kendimi çekeyim isterdim. Aslında hala da istiyorum. Belki olur.
Tabi bu belgesel sırasında, bir önceki gece ütopyalar tarihine yönelik araştırmalarım vesilesiyle toplam 3 saat uyumamdan kelli 12 dakikalığına uyuyuvermişim. Bu da işin trajik yanı olsun bakalım.
Hasta adamın yüzü çok kötüydü, zaten belgesel tamamlanmadan ölmüş. Uyuyamamaktan ölmek.
Uykuyla ilgili problemi olan birçok insana ait görüntüler vardı. Belgesele konu olan insanların uyurken çekilmiş görüntüleri de vardı. Açıkçası beni biraz ürküttü o görüntüler. Garip garip şeyler oluyordu. Mesela bi adam her nefes alışında uyanıyordu, ama o uyandığının farkında değildi, yani bilinci açık olmuyordu her uyanışında. Bir tanesinin de uyurken kalbi duruyordu. Ama öyle az buz değil, defalarca.
Ben de hep bi kameram olsun da, düzeneği ayarlayıp uyurken kendimi çekeyim isterdim. Aslında hala da istiyorum. Belki olur.
Tabi bu belgesel sırasında, bir önceki gece ütopyalar tarihine yönelik araştırmalarım vesilesiyle toplam 3 saat uyumamdan kelli 12 dakikalığına uyuyuvermişim. Bu da işin trajik yanı olsun bakalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder