5 Ekim 2008 Pazar

ba-ba-ba-ba

Hani bazen olur ya, bi şarkı dinlemek istersin ama hangisi olduğunu bilemezsin. Albümler arasında dolaşır durursun, önüne geleni eklersin, sonra da bi müzeyyen bi regina spektor dinleyip kafanı - kafaları karıştırırsın.

Bu akşam Beşiktaş'ta oturuyorduk. İki gündür arkadaşıma ev arıyoruz. Bi yere oturup birer çay, kahve filan içelim dedik. Annem aradı, baban yüz felci olmuş dedi birden. O da nasıl söyleyeceğini bilemedi, dolandıramadı, beceremedi yalanı, dolanı. Kelimeler ağzından paldır küldür düşüverdi. İçim ürperdi o an. Birisi koca bi kepçeyle içimden bi kase sıcak kan aldı, sonra da ekmeğini içine doğradı. Aynen böyle oldu işte. Nereye gideceğimi filan bilemedim. Beşiktaş'ı tavaf ederek telefonda konuşmuşum, arkamdan gelenin sesini duyamadım, algımı yitirdim.

Sonra arkadaşlarım anlattı, çok kötü bir şey değilmiş. Ama babamı her gördüğümden farklı olarak görmeyi -beynimdeki resmi anlatmak istemiyorum, hatta o resmi silmek istiyorum bi an önce- tasavvur edemiyorum.

Eve geldim geleli yüz felciyle ilgili bir şeylere bakmadım. Bilmek istemiyorum onun ne olduğunu, geçip gidiversin hemen, ben onu tanımadan, tanışmadan. Öyle hayatımda birkaç kere bankada gördüğüm bi kadın olsun o. Ama hiç tanışmayalım mümkünse.

Belki cidden çok önemli bir hastalık değil ve hemencecik geçiyor ama ismi çok kötü. Rahatsız oluyorum. Babamın yaşlandığını kabullenemezken bu kadarı fazla geldi bana.

Hiç yorum yok: