- Paris çok pisti. Metrolar sidik kokuyordu ve etrafta hep kusmuklar vardı.
- Notre Dame denilen huge şeymuhteşemdi. Büyülendim resmen. En saçma olanı da öyle güzel ve kocaman bir şeyin tee 1100lerde yapılmış olmasıydı. Aklım almıyor zaman zaman.
- Louvre denilen kendini aşmış müze ise içini görememiş olmama rağmen dış cephesiyle beni kendisine aşık etti. Vakit olsa da sadece on günümü Louvre'u gezmek için ayırabilsem (bir de para lazım tabi).
- Her şey iğrenç pahalıydı. Kendime Paris'ten aldığım tek hatıra 4,80 euro saydığım bir paket winston.
- Kaldığım üç gün boyunca, tek ucuz yiyecekçi Mc Donalds olduğu için sadece hamburgerle beslendim. Korkunçtu.
- Sacré Coeur denilen şey inanılmaz ötesi güzel. Dünyadan başka bir şey o, tarifsiz.
- Metro önce çok karmaşık geliyor ama sonra insan alışıyor. Hatta bulmaca çözmek gibi, bazen keyifli bile olabilir.
- Eiffel'i de gördüm ama çok da matah bi şey değilmiş. Tamam bok atmıyorum, ama zaten ben ondan çok bi şey de beklemiyordum.
- Pazar günü Paris çok sıkıcı. Sanki şehirde cenaze var gibi, sokaklar bomboş.
- Pére Lachaise mezarlığına gittik. Oscar Wilde'ın mezarındaki heykeli biri bana açıklasın. Ama o mezarı herkesin rujlu dudaklarıyla öpmesi çok manasız. Ayrıca Balzac'ın mezarı da 8 aydır filan tadilatta gibi. Utan ey Fransa!
İşte size on adımda Paris turu. Neyse tabi görmek çok keyifliydi, değişik bir şeylere bakmak filan. Şimdi yurttayım. Bordeaux da güzel. Ama hava hep kapalı burada, o yüzden biraz sıkıcı. Dün bir ara güneş çıktı, ben de fırsat bu fırsat deyip hemen güneş gözlüğümü taktım ve o saniye yağmur başladı. Gerçekten çok manasızdı. Ama bugün hava biraz güneşliydi, o yüzden sever gibi oldum.
Şimdilik muhabirinizin aktaracakları bu kadar. Yarın ilk Erasmus partime gidiyorum, heyecanlıyım, gelişmeleri buradan paylaşırım.
Uzaylı Zekiye, Bordeaux, Fransa