Kinder Pinguin'imi aldım ve geçtim bilgisayarımın başına. Sebebini az sonra açıklayacağım üzere sağ ayağım diğerine göre daha yüksekte bir halde, yanımda arkadaşım K.D. ile kanepede oturuyorum.
Her şeyi en başından anlatmaya çalışacağım, eksikler olursa ilgililer tamamlasın. İki haftadır Erasmus olayları için koşuşturmaca halindeyim. Önce finaller ve ödevler başladı, bunla aynı zamanda vize işlemlerine başladık. Benim işlemlerimde sorun çıktı. Campus France'ın sitesinde normalde giremeyeceğim bir bölüme girip, kendi belgelerimi onaylamışım. Nasıl oldu ben de bilemiyorum. Sonra bu yanlışlık düzeltildi ama bu arada "yeter ulen, gitmiyorum ben" bile dedim. Sonra uçak biletimizi aldık. İstanbul - Bordeaux için 290 Euro'ya bulduğumuz bilet, kriz nedeniyle uçak seferlerinin iptal olması üzerine elimizden uçtu gitti. Bence kriz bahane, tüm bu olanların asıl sorumlusu benim. Biz de paşa paşa paramızı verdik ve biiletimizi aldık. Finaller hala devam ediyordu. Öyle ki bir günde 2 final, 2 ödev teslimi ve 1 vize görüşmesi şeklinde yaşadığım oldu.
Finalleri, vize olaylarını, uaçk biletini ve bilimum gereksiz belgeden oluşan silsileyi atlattıktan sonra Erasmus alışverişlerine başladık. Vakumlu poşet olsun, klozet kapağı örtüsü olsun, ne gerekiyorsa zaman zaman paraya kıyıp zaman zaman kıymadan harcadık, eksikleri giderdik. Arkadaşlarla görüşmece, gitmeden lahmacun yemece faslına da ulaştık ve sonunda takvimler 14 Ocak tarihini gösterdi (bu kalıbı da hiç sevmem).
Dün sabah hiç adetimiz olmayan bir şeyi yaptık ve Ufuk, Fehmi ve ben Beşiktaş'ta kahvaltı yapmak üzere saat 9'da uyandık. Asiye çimlerde dolaşsın, oynasın diye Yıldız Korusu'ndan geçerek Beşiktaş'a gitmeye karar verdik. Korunun tam çıkışına yaklaşırken kocaman, siyah bir köpek ileride bizi bekliyordu. Köpek Asiye'nin yanına geldi, oynamaya çalışıyordu ama çok büyük olduğu için Asiye'ye zarar veriyordu. Ben korktum ve yolun diğer tarafına geçtim. Asiye de bana doğru koştu, o koşunca siyah köpek ve Seyfi (diğer sarı köpek) de bana doğru koştu. Çok korktum ve geri geri giderken arkamdaki kaldırımı göremeyip yere düştüm. Ayağım ters dönmüştü ve çok acıyordu. Asiye üstüme çıkıyordu, o geldikçe diğer köpekler de geliyordu. Korkudan öleceğimi sandım. Ayağımı düzeltemedim. Ters dönmüş bi halde altımda kalmıştı ayağım. Sonra köpekler uzaklaştı, ayağımı düzelttim. Yavaş yavaş kalktım ve tüm acıya rağmen Beşiktaş'a yürüdüm.
Tüm gün o ayakla gezindim durdum. Canım çok yanıyordu ama Paris biletimi düşündükçe çaktırmamaya çalışıyordum. Akşam olunca ayağım daha çok acımaya başladı ve hastaneye gittik. Röntgen çektiler ve sağ ayağımda çatlak varmış. "Alçı mı istersin, bandaj mı?" diye sordular, "Bandaj" dedim. Sonra da arkadaşım K.D.'yi (Koltuk Değneği veya Kamil Delidöven) yanıma verdiler.
Eve geldik. Uzun süren bir beyin fırtınasından sonra, önce uçak biletimi iptal ettim, sonra ben gidince evimde kalacak arkadaşa haber verdim. Anneme kamerada ayağımı gösterdim, İstanbul'a gelmesine gerek olmadığına ikna ettim. Şimdi de evimde sakat bi halde oturmuş, 22 Ocak'ta Paris'e gitmeyi bekliyorum.
Her şeyi en başından anlatmaya çalışacağım, eksikler olursa ilgililer tamamlasın. İki haftadır Erasmus olayları için koşuşturmaca halindeyim. Önce finaller ve ödevler başladı, bunla aynı zamanda vize işlemlerine başladık. Benim işlemlerimde sorun çıktı. Campus France'ın sitesinde normalde giremeyeceğim bir bölüme girip, kendi belgelerimi onaylamışım. Nasıl oldu ben de bilemiyorum. Sonra bu yanlışlık düzeltildi ama bu arada "yeter ulen, gitmiyorum ben" bile dedim. Sonra uçak biletimizi aldık. İstanbul - Bordeaux için 290 Euro'ya bulduğumuz bilet, kriz nedeniyle uçak seferlerinin iptal olması üzerine elimizden uçtu gitti. Bence kriz bahane, tüm bu olanların asıl sorumlusu benim. Biz de paşa paşa paramızı verdik ve biiletimizi aldık. Finaller hala devam ediyordu. Öyle ki bir günde 2 final, 2 ödev teslimi ve 1 vize görüşmesi şeklinde yaşadığım oldu.
Finalleri, vize olaylarını, uaçk biletini ve bilimum gereksiz belgeden oluşan silsileyi atlattıktan sonra Erasmus alışverişlerine başladık. Vakumlu poşet olsun, klozet kapağı örtüsü olsun, ne gerekiyorsa zaman zaman paraya kıyıp zaman zaman kıymadan harcadık, eksikleri giderdik. Arkadaşlarla görüşmece, gitmeden lahmacun yemece faslına da ulaştık ve sonunda takvimler 14 Ocak tarihini gösterdi (bu kalıbı da hiç sevmem).
Dün sabah hiç adetimiz olmayan bir şeyi yaptık ve Ufuk, Fehmi ve ben Beşiktaş'ta kahvaltı yapmak üzere saat 9'da uyandık. Asiye çimlerde dolaşsın, oynasın diye Yıldız Korusu'ndan geçerek Beşiktaş'a gitmeye karar verdik. Korunun tam çıkışına yaklaşırken kocaman, siyah bir köpek ileride bizi bekliyordu. Köpek Asiye'nin yanına geldi, oynamaya çalışıyordu ama çok büyük olduğu için Asiye'ye zarar veriyordu. Ben korktum ve yolun diğer tarafına geçtim. Asiye de bana doğru koştu, o koşunca siyah köpek ve Seyfi (diğer sarı köpek) de bana doğru koştu. Çok korktum ve geri geri giderken arkamdaki kaldırımı göremeyip yere düştüm. Ayağım ters dönmüştü ve çok acıyordu. Asiye üstüme çıkıyordu, o geldikçe diğer köpekler de geliyordu. Korkudan öleceğimi sandım. Ayağımı düzeltemedim. Ters dönmüş bi halde altımda kalmıştı ayağım. Sonra köpekler uzaklaştı, ayağımı düzelttim. Yavaş yavaş kalktım ve tüm acıya rağmen Beşiktaş'a yürüdüm.
Tüm gün o ayakla gezindim durdum. Canım çok yanıyordu ama Paris biletimi düşündükçe çaktırmamaya çalışıyordum. Akşam olunca ayağım daha çok acımaya başladı ve hastaneye gittik. Röntgen çektiler ve sağ ayağımda çatlak varmış. "Alçı mı istersin, bandaj mı?" diye sordular, "Bandaj" dedim. Sonra da arkadaşım K.D.'yi (Koltuk Değneği veya Kamil Delidöven) yanıma verdiler.
Eve geldik. Uzun süren bir beyin fırtınasından sonra, önce uçak biletimi iptal ettim, sonra ben gidince evimde kalacak arkadaşa haber verdim. Anneme kamerada ayağımı gösterdim, İstanbul'a gelmesine gerek olmadığına ikna ettim. Şimdi de evimde sakat bi halde oturmuş, 22 Ocak'ta Paris'e gitmeyi bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder