Daha önceki yazıda da belirttiğim gibi Onur gitti. Henüz Türkmenistan'a ulaşmadan ben bi' şeyler daha yazmak istedim.
Onur'a karşı hissettiğim şeylerin tarifini yapmakta güçlük çekiyorum. Aslında bi' tarif yapma çabasında da değilim ama. Düşününce bi' garip geliyor.
Her tarafta Onur'u sallamıyormuş gibi dolanıp duruyorum. Aslında son derece uyumsuz bi' çiftiz. Tamamen zıt karakterlere sahibiz. Bazen düşününce ondan uzak olmak filan çok normal, çok kolay gibi geliyor. Ama galiba bu yaptığım bekara karı boşamanın kolaylığından başa bi' şey değil.
Başıma gelince ondan bir saniye bile uzak kalmak canımı acıtıyor. Şimdi bir ay boyunca Onur'dan haber alamamak, onunla görüşememek o kadar zor geliyor ki. Galiba yaptığım şey kıymet bilmemezlik. Boş keseden sallamayı pek iyi beceriyorum. Ama başıma gelince hemen su koyuveriyorum.
Asıl sorun yıllardır içimi kemiren o kötü düşünce. Yıllardır ama, hep aklımda bi' düşünce var, ve bi gün gerçekleşeceğine inandırmışım kendimi. Ne büyük aptallık. O yüzden sadece yanımda olduğu zaman içim rahat ediyor.
Hep hayalimdir zaten, Onur'u istediğim zaman küçücük bi' hale getirsem, küçük bi' heykelcik olsa, ben de her yere giderken yanımda taşısam. Gittiğim yerlerde ona bi' gazete alırım. Kocaman sererim ortalığa. Çayır çimende koşar gibi gazetenin üstünde geze dolaşa okur.Hem böylelikle canı da sıkılmaz.
Mesela beni o şekilde küçültseler, küçücük olsam ve Onur beni yanında taşısa çok canım sıkılırdı. Her şeyi görmek isterdim. Konuşunca beni duysunlar isterdim, beni görsünler isterdim. Öyle gazeteyle filan da oyalanmazdım. Hem yerimde rahat durmazdım kesin. Sürekli kaybolurdum. E bide küçücüğüm, şimdiki gibi heybetli de değilim. Artık arar dururlardı. Ben de saçma sapan bi yerden, mesela Onur'un saçlarının arasından gülerek çıkardım. Boyum kadar bi' saç telini koparmış, saç teliyle Onur'un burnunu gıdıklamaya çalışırken yakalanırdım.
Hey Allahı'ım, şu küçük beynimi daha da küçültmek için düşündüğüm şeylere bak.
Ben bu yazıyı da bitirirken Onur hala beni aramadı. Gerçi uçağı daha yeni havaalanına inmiş olmalıdır.
Onur'a karşı hissettiğim şeylerin tarifini yapmakta güçlük çekiyorum. Aslında bi' tarif yapma çabasında da değilim ama. Düşününce bi' garip geliyor.
Her tarafta Onur'u sallamıyormuş gibi dolanıp duruyorum. Aslında son derece uyumsuz bi' çiftiz. Tamamen zıt karakterlere sahibiz. Bazen düşününce ondan uzak olmak filan çok normal, çok kolay gibi geliyor. Ama galiba bu yaptığım bekara karı boşamanın kolaylığından başa bi' şey değil.
Başıma gelince ondan bir saniye bile uzak kalmak canımı acıtıyor. Şimdi bir ay boyunca Onur'dan haber alamamak, onunla görüşememek o kadar zor geliyor ki. Galiba yaptığım şey kıymet bilmemezlik. Boş keseden sallamayı pek iyi beceriyorum. Ama başıma gelince hemen su koyuveriyorum.
Asıl sorun yıllardır içimi kemiren o kötü düşünce. Yıllardır ama, hep aklımda bi' düşünce var, ve bi gün gerçekleşeceğine inandırmışım kendimi. Ne büyük aptallık. O yüzden sadece yanımda olduğu zaman içim rahat ediyor.
Hep hayalimdir zaten, Onur'u istediğim zaman küçücük bi' hale getirsem, küçük bi' heykelcik olsa, ben de her yere giderken yanımda taşısam. Gittiğim yerlerde ona bi' gazete alırım. Kocaman sererim ortalığa. Çayır çimende koşar gibi gazetenin üstünde geze dolaşa okur.Hem böylelikle canı da sıkılmaz.
Mesela beni o şekilde küçültseler, küçücük olsam ve Onur beni yanında taşısa çok canım sıkılırdı. Her şeyi görmek isterdim. Konuşunca beni duysunlar isterdim, beni görsünler isterdim. Öyle gazeteyle filan da oyalanmazdım. Hem yerimde rahat durmazdım kesin. Sürekli kaybolurdum. E bide küçücüğüm, şimdiki gibi heybetli de değilim. Artık arar dururlardı. Ben de saçma sapan bi yerden, mesela Onur'un saçlarının arasından gülerek çıkardım. Boyum kadar bi' saç telini koparmış, saç teliyle Onur'un burnunu gıdıklamaya çalışırken yakalanırdım.
Hey Allahı'ım, şu küçük beynimi daha da küçültmek için düşündüğüm şeylere bak.
Ben bu yazıyı da bitirirken Onur hala beni aramadı. Gerçi uçağı daha yeni havaalanına inmiş olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder