Günlerdir kitap okumaya çalışıyorum ama bir türlü olmuyor. Ne boş vakir var ne de boş mekan. İzmir'deyim. Gündüzleri sokaklarda geziyorum, akşamları da annemlerle oturuyorum. Gece yatağa girdiğimde de çoktan uykum gelmiş oluyor.
Ama işin ilginç tarafı adidiyet sorunu yaşamam. Yıllarca onlarla birlikte yaşadım. Ben burda yaşarken başka bir evdeydik, şimdi oturdukları evde uzun süre yaşamadım. O yüzden bu evle aramda herhangi bir ilişki yok. Ama ailemle öyle değil tabi ki. Fakat kendimi sürekli yabancı gibi hissediyorum. On beş gündür İzmir'deyim, eşyalarım valizde duruyor. Kendi yatağımda uyumuyorum. Netice itibariyle buraya ait değilim ve evimi çok özledim.
Aslında içim acıtan başka bir şey daha var. Biz 4 kişilik bir aileyiz. Annem, babam, ben ve benden yedi yaş küçük kardeşim. Kardeşim 16 yaşında ve tam bir ergen (sivilceler, bitmek tükenmek bilmeyen agresif tavırlar, falan da filan), annem ve babam ise yaşlı olmamakla birlikte henüz 44-45 yaşında insanlar.
Fakat İzmir'e her geldiğimde kardeşim biraz daha büyümüş, annem ve babam da biraz daha yaşlanmış oluyor. İnsanın sevdiklerinin değişimini görememesi, bu değişimi yaşarken onunla birlikte değişememesi ne acı. Annem ve babam artık daha çabuk yoruluyor. Kardeşim her şeye kızgın, dünyaya tepkili. Bense arada bir gelip eve renk katıyor gibi gözüken halbuki her gelişin dönüşünde içinde garip bi' hisle İstanbul yollarına düşen, ailenin büyük kızı.
Lisedeki arkadaşlarımın birçoğuyla görüşmüyorum. Kasıtlı olarak değil, öyle denk geldi demek daha doğru. Ya da 'koptuk' demek de uygun düşebilir. Ama lise döneminde tanıştığım ve hala görüştüğüm bi' arkadaşımla konuşuyorduk geçen gün. Yaptığımız beyin fırtınasına göre hala görüşüyor olmamızın sebebi açıktı; birlikte değişmiştik. Birimiz hareket ederken diğeri arkadan bakakalmamıştı.
Şimdi annem, babam, kardeşim ileri veya geri, bi' taraflara doğru giderken, ben başka bi' yörüngede devinimimi tamamlıyorum. Birbirimizden ayrı, haberli gibi gözükürken bihaber.
İki gün sonra İstanbul'a dönüyorum. İçimdeki garip his, şimdiden geldi oturdu baş köşeye.
Ama işin ilginç tarafı adidiyet sorunu yaşamam. Yıllarca onlarla birlikte yaşadım. Ben burda yaşarken başka bir evdeydik, şimdi oturdukları evde uzun süre yaşamadım. O yüzden bu evle aramda herhangi bir ilişki yok. Ama ailemle öyle değil tabi ki. Fakat kendimi sürekli yabancı gibi hissediyorum. On beş gündür İzmir'deyim, eşyalarım valizde duruyor. Kendi yatağımda uyumuyorum. Netice itibariyle buraya ait değilim ve evimi çok özledim.
Aslında içim acıtan başka bir şey daha var. Biz 4 kişilik bir aileyiz. Annem, babam, ben ve benden yedi yaş küçük kardeşim. Kardeşim 16 yaşında ve tam bir ergen (sivilceler, bitmek tükenmek bilmeyen agresif tavırlar, falan da filan), annem ve babam ise yaşlı olmamakla birlikte henüz 44-45 yaşında insanlar.
Fakat İzmir'e her geldiğimde kardeşim biraz daha büyümüş, annem ve babam da biraz daha yaşlanmış oluyor. İnsanın sevdiklerinin değişimini görememesi, bu değişimi yaşarken onunla birlikte değişememesi ne acı. Annem ve babam artık daha çabuk yoruluyor. Kardeşim her şeye kızgın, dünyaya tepkili. Bense arada bir gelip eve renk katıyor gibi gözüken halbuki her gelişin dönüşünde içinde garip bi' hisle İstanbul yollarına düşen, ailenin büyük kızı.
Lisedeki arkadaşlarımın birçoğuyla görüşmüyorum. Kasıtlı olarak değil, öyle denk geldi demek daha doğru. Ya da 'koptuk' demek de uygun düşebilir. Ama lise döneminde tanıştığım ve hala görüştüğüm bi' arkadaşımla konuşuyorduk geçen gün. Yaptığımız beyin fırtınasına göre hala görüşüyor olmamızın sebebi açıktı; birlikte değişmiştik. Birimiz hareket ederken diğeri arkadan bakakalmamıştı.
Şimdi annem, babam, kardeşim ileri veya geri, bi' taraflara doğru giderken, ben başka bi' yörüngede devinimimi tamamlıyorum. Birbirimizden ayrı, haberli gibi gözükürken bihaber.
İki gün sonra İstanbul'a dönüyorum. İçimdeki garip his, şimdiden geldi oturdu baş köşeye.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder