Ambassade bursundan yediğimiz tepikle birlikte kendimi kapı önünde buluverdim. Kaldı mı elde kıçık kırık A.U.F.? Gerçi şimdi öyle dememek lazım, olura bir de çıkarmış. Ama hiç umudum yok. Yani 3 tane iletişim öğrencisinden -başvuru dosyasında iletişim fakültelerinin kodu bile yokken- üçüne de burs verilmesi pek mümkün gelmiyor bana. Yanarım yanarım o campus france için götüm götüm vereceğim 300 liraya yanarım. Yanarım, yanarım, gün geçer yanarım.
Neyse diyorum ki ben de aşık olsam mesela, aşk acısı çeksem. Sonra da bu acıyı unutmak için arabaya atlayıp öyle gitsem Bodrum'daki yazlığa, veya yurt dışında bi dil okuluna yazılsam. Hadi o olmuyorsa, mezun olunca babam bana bir ofis açsa. Mimarlık bitiriyor olsam mesela, ofisim de hazır olur. Oh ne ala mualla. Ya da beni sevgisiyle ve parasıyla ısıtan bi kocam olsa. Ahanda resimdeki gibi olsak mesela. Birbirimize sarılıp, el ele göz göze Viyana sokakları senin Prag meydanları benim diyerek gezsek. Kocama artık evde oturmaktan sıkıldığımı söylesem o da bana şirketlerden birinin başına geçebileceğimi söylese mesela? Hiç olmadı benim için ufak bir mağaza filan açsa. Pastane olabilir.
Olmuyor işte a dostlar. Ne aşk, ne zengin baba ne de koca. Mimarlık desen o da yalan. Kapı gibi gazetecilik diplomamla (gerçi diplomada iletişim yazıyor olacak) öyle aval aval bakarım ben. Sonra da giderim bi gazeteye, başlarım muhabirliğe. Verirler ayda 600 lira maaş, sigorta da olmaz ilk zamanlarda. Ay en iyisi devlete girmek aslında. Öğretmen olabiliyor muyuz biz? Zaten zamanında çok demişlerdi, "öğretmen ol kızım, bayan için en ideal meslek" diye de ikna etmeye çalışmışlardı da o domuz inadım yüzünden "bana ne ya" diye geçiştirmiştim. Ya işte, büyük sözü dinlemezsen böyle olur.
Neyse, gidip İbrahim Tatlıses filan dinleyebilirim veya bi film izleyebilirim veya tez yazabilirim. Allahım ne yaman çelişkiler bunlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder